Hangi markayı tercih ediyorsunuz?

İş'ten Güç'ten Blog'u hakkında ne düşünüyorsunuz?

26 Şubat 2010 Cuma

Supply Chain Management


SCM – Supply Chain Management ( Tedarik Zinciri Yönetimi)

Aralık 4, 2009 - Alıntı


Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçerken, üretici odaklı sanayileşme modeli yerini tüketici odaklı işletme modeline bırakmaktadır. Pazarın globalleştiği, iş ve üretim süreçlerinin paylaşıldığı, otomasyon ve bilişim teknolojilerinin iş süreçlerinde sürati ve verimliliği artırdığı bu çağda…farklı ve çeşitli pazarlarda, farklı ve değişken müşteri isteklerine cevap verebilmek için organizasyonların stratejik yapılanmalarının müşteri odaklı ve uluslararası rekabete açık olması gerekmektedir.
Bu oluşumun doğal sonucu, temel yetkinlikler (core competence) dışındaki hemen tüm iş süreçlerinin dış kaynak kullanımı ile sağlandığı ve işletmelerin birbirlerini müşteri-tedarikçi şeklinde algıladığı bir zincir yapının gelişmesi olmuştur. “Tedarik Zinciri”; organizasyonların, tedarikçilerinin tedarikçilerinden müşterilerinin müşterilerine uzanan tüm ürün, hizmet, bilgi ve kaynak akışı olarak tanımlanabilir. Bütün bu akışın müşteri ihtiyaçlarını daha hızlı, daha ucuz ve daha kaliteli olarak karşılayabilmesi için, zincir içinde yer alan temel iş süreçlerinin entegrasyonunu sağlayarak, müşteri memnuniyetini artıracak stratejilerin ve iş modellerinin oluşturulmasına da “Tedarik Zinciri Yönetimi” denilmektedir

23 Şubat 2010 Salı

krizde kazandıran meslekler


Newsweek tarafından hazırlanan bir foto analizde, çok para kazandıran bu mesleklerin aynı zamanda ilginç oluşlarına da dikkat çekildi.

Kamuoyunda pek bilinmeyen ve özellikle gelişmiş ülkelerde yapılan bu mesleklerin sahipleri, yıllık 100 bin doların üzerinde gelir elde edebiliyor.

Gelecek Bilimci

Felsefe, sosyal bilime yeteri kadar hakim olup ve günlük hayattaki eğilimleri takip edebilen bu kişiler, gelecekte insanlığın ihtiyacını hissedeceği ve satın alacağı şeyleri bulmaya çalışır. Bazı büyük şirketler kendilerine gelecek yıllar için plan çizen ve yol gösteren bu kişilere yüksek ücretler ödeyebiliyor.

Beyaz Şapkalı Bilgisayar Korsanı


Kötü niyetli bilgisayar korsanlarının yöntemlerini kullanarak iyi işler yapan bu bilgisayar dâhileri, şirketlerin güvenliklerini sağlayarak, sistemlerdeki açıkları bulup kapatılması için çalışıyor.

Çırçır Makinesi Operatörü


İki yüz yıl önce icat edilmiş olan pamuk çırçır makinelerinin operatörlerine hâlâ yüksek miktarda maaş ödeniyor.

Yılbaşı Ağacı Taciri

Bu işi yapan tacirler, ağaçları yetiştiren çiftçilerle anlaştıktan sonra bunları şehirdeki perakendecilere ulaştırıyor. Üretim sürecinin tamamını yönettikleri takdirde, elde edilen gelir artıyor.

Adli Kemik Uzmanı

Normal diş hekimlerinden çok daha fazla kazanan bu insanlar, diş, çene ve yüz kemiği kalıntıları inceliyor. Mahkemelerde, ısırma ve saldırının söz konusu olduğu davalarda uzman olarak da görev yapıyorlar.

Golf Topu Toplayıcısı (Dalgıç)


Bu mesleği yapanlar, golf sahalarında bulunan su göletlerinde biriken topları toplamakla yükümlü. Bu işi yapanlar çoğunlukla topladıklar top başına ücret aldığı için daha çok ıslanmak gün sonunda daha fazla kazanmak anlamına geliyor.

Lezzet Yaratıcıları

Her geçen gün daha da karmaşık hale gelen gıda sektöründe, hem bilimsel açıdan yetkin hem de damak tadı gelişmiş olan çalışanlara ihtiyaç duyuyor. Lezzet yaratıcıları, doğal tatları inceleyerek laboratuar ortamında o tatları yapay olarak yeniden yaratmaya çalışır.

Karbon Yönetimi Danışmanı

Yeşil teknoloji, 'yeşil' (dolar) kazanmanın da yeni yollarından biri oldu. Karbon yönetimi danışmanları, müşterilerine bu yöndeki çevre politikaları ve teknolojilerle ilgili uzmanlık hizmeti veriyor. Birçok araç kullanan bu danışmanlar, karbon salınımlarının azaltılması, maddi tasarruf sağlanması konusunda da yardımcı oluyor.

eskiden günümüze yönetici profili


Yöneticilerin Rolleri Nasıl Değişti...

Eskiden.. Günümüzde...

Tanımlanmış politika ve süreçlere ihtiyaç duyuluyordu Yüksek muhakeme yeteneğine ihtiyaç duyuluyor.

Faaliyet odaklı yaklaşım, "doğru şeyleri yapmak" hakimdi. Sonuç odaklı yaklaşım "doğru hedeflere ulaşmak" hakim.

Teknik becerilere dayalı olarak çalışılırdı. İletişim becerilerine dayalı olarak çalışılıyor.

Katılık ve tutarlılığa önem veriliyordu Esneklik ve uyum yeteneğine önem veriliyor.

Çalışanlar kontrol edilerek yönetiliyordu, Çalışanlar motive ederek yönetiliyor.

Dar bakış açışı hakimdi. Geniş bakış açışı hakim.
İçe dönük, "önce şirket" yaklaşımı hakimdi. Dışa dönük 'önce müşteri' yaklaşımı hakim.

İdari beceriler ön plandaydı. Girişimci beceriler ön planda.
Sorumluluklar ve roller kesin hatlarla belirliydi. Sorumluluklar ve roller kesin olarak belirli değil.

Statik beceri eğitimi uygulanıyordu Devamlı öğrenme yaklaşımı uygulanıyor.

Çalışan/Yöneten çatışması sözkonusuydu. Çalışan/yöneten işbirliği sözkonusu.

Kentli erkek çalışanlar, kentli erkek yöneticiler tarafından yönetiliyordu Farklı kültürel ve beşeri kökenli çalışanlar, farklı kültürel ve beşeri kökenli yöneticiler tarafından yönetiliyor.

İş güvencesi prensibi benimsenmişti. Risk, katılım, kariyer geliştirme gibi değerler benimsenmiş durumda.

Yöneticiler çoban rolünü benimsemişti. Yöneticiler antröner rolünü benimsemiş durumda.

Çalışanlara işin parçaları gözüyle bakılıyordu. Çalışanlara işin ortağı gözüyle bakılıyor.

Dünya'nın teşekkür ettiği tek isim :)

http://en.tackfilm.se/?id=1266791388328RA99


Sadece İzleyin... ;)

21 Şubat 2010 Pazar

İş ve Aile


İş ve aile arasında denge kurmak

Günümüzde çalışan kadınların % 80 den daha fazlası kariyerleri ve aileleri için adeta hokkabazlık yapıyor. Aşağıdaki tavsiyeler sizin iş ve aile arasındaki hassas dengeyi devam ettirebilmeniz için yardım amaçlı sunulmuştur.

Mümkün Olduğunca İlerisini Planlayın

Bir aile takvimi tutun ve sık sık güncelleyin. Bu takvimde bütün aile olaylarının tarihlerini belirtin, örneğin;ailece dışarıya çıkma ve tatiller ve aynı zamanda çocuğunuzun oyunları, spor faaliyetleri ve doğum günleri gibi.

Aktivitelerinizi Öncelikleyin

Zamanınızı alan aktivitelerin bir listesini yapın ve önem derecelerine göre sıralandırın. Her zaman kendinize sorun, "bu iş ya da aktivite ne kadar önemli". Bu aktiviteyi elimine edebilme imkanı varmı ya da bu aktiviteyi tamamlayabilecek zaman kısaltılabilir mi? Örneğin: oğlunuzun doğum günü partisi için bir pasta yapmak yerine satın alabilir misiniz. Sıradan aktiviteler için boşa zaman harcamaktan kaçının.

Limitler Kurun

Üstlendiğiniz sorumlulukları ve aktiviteleri sınırlandırın. Gün içersinde pek çok zaman var ve siz sadece bir kişisiniz. Yardım isteyin. Ev işlerinizi eşiniz ya da çocuklarınızla paylaşın.

Kısa ve Uzun Vadeli Hedeflerinizi Tanımlayın ve Bunlara Göre Çalışın

Kariyeriniz ve aileniz için kısa ve uzun vadeli hedefleri tesbit ederek, kendinize bu iki yaşamınızda bir denge kontrolü sağlama olanağı verin .Örneğin; eğer aile yaşamınız için belirlediğiniz hedefleri başaramıyorsanız belki kariyeriniz için çok fazla zaman harcıyor olabilirsiniz ve bir ayarlama yapmanız gerekiyor olabilir.

Aileniz İçin Zaman Bulun

Herhangi bir kesinti olmadan sadece ailenize her gün zaman harcamaya kendinizi adeta adayın ve mümkün olduğunca sık bir şekilde ailenizle tatil ve diğer olaylar için özel bir zaman planlayın.

Kendiniz İçin Zaman Yaratın

Sadece kendiniz için her gün bir zaman ayırın. Kitap okumak, güzel bir banyo yapmak ya da uzun yürüyüşler.

19 Şubat 2010 Cuma

"kısa kısa"köşesi


3 kişiden biri krizde borçlandı vatandaş ‘ucuz ürünler’e kaydı



TÜİK’in “2009 Yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması”na göre, geçen yılki ekonomik gelişmeler, bireylerin yüzde 34.3’ünü, yani her 3 kişiden birini borçlanmaya yöneltti. Geçen yıl vatandaşların yüzde 60’ı “daha ucuz ürün”leri alma yolunu seçti.




Türkiye İş Kurumu (İşkur) ile Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (Kosgeb) İşbirliğiyle "İşsizlere Girişimcilik Eğitimi" Verilecek.


Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) üçer aylık dönemler itibariyle her ay açıkladığı Hanehalkı İşgücü Araştırması, ''Ekim-Kasım-Aralık 2009'' dönemini kapsayan ''Kasım'' sonuçlarına göre, Türkiye genelinde işsiz sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 233 bin kişi artarak, 3 milyon 270 bin kişiye yükseldi. İşsizlik oranı ise söz konusu dönemde 0,5 puan arttı ve yüzde 13,1 seviyesinde gerçekleşti.

Erkan Çelebi- tatil


Çekici fiyat alışkanlıkları değiştirdi, ‘yılda bir' tatil yerini ‘4-5 kısa'ya bıraktı


TUR operatörü kuruluşlarının son dakika rezervasyonlarıyla tatilcilere cazip fırsatlar yaratması, Türkiye'de de alışkanlığın değişmesine yol açtı. Duru Turizm'in sahibi Yusuf Duru, “Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başlayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık aralıklarla 4-5 kez gerçekleştirilen tatillere dönüştü” dedi.

TUR organizatörlerinin teknolojide yaşanan gelişmelere hızla ayak uydurması, uygun fiyatlı, kısa süreli tatil seçeneklerinin de artmasını sağladı. Tatilcilere son dakika rezervasyonlarıyla çok cazip tatil fırsatları doğurması, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tatil alışkanlığının değişmesine yol açtı. Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık aralıklarla gerçekleştirilen tatillere dönüştü. Artık, yılda bir ya da iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatillerin yerini, 4-5 kez gerçekleştirilen kısa süreli tatiller almaya başladı. Duru Turizm'in sahibi Yusuf Duru, bunda tur operatörlerinin kendilerini teknolojideki gelişmelere adapte etmelerinin etkili olduğunu söyledi. Duru, “Uçaklardaki boş koltuklar, tesislerde dolmamış odalar, kısa süreli tur organizasyonlarıyla internet üzerinden pazarlanma imkanı yaratıyor. Bu tur organizasyonlarının başarılı olmasında da seyahat acentelerinin interneti kullanarak, potansiyel müşterilere anında ulaşabilmesi etkili oluyor” dedi.

49 yıllık turizmci

Türk turizminin duayenlerinden 49 yılık turizimci Yusuf Duru, Fransa'daki Türk Mevsimi etkinlikleri çerçevesinde İstanbul Ticaret Odası ile Paris Sanayi ve Ticaret Odası'nın birlikte organize ettiği Bölgelerarası İş Forumu toplantılarına katılan gazetecilere sektörün dünü, bugünü ve yarınını değerlendirdi: “Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Avrupa, Amerika gibi uzun süreli tatil bilincinin yerleştiği ülkelerde aylar öncesinden kapsamlı kataloglarla satışa çıkarılan paket turların, tatilcilere aylar öncesinden planlar yapıp, iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı edinmelerine yol açmıştı. Bu tatil paketlerinin oluşturulduğu alışkanlık, internet kullanımının hızla yaygınlaşmasıyla birlikte değişti. Artık, birkaç günlük kısa ama sık aralıklı tatil alışkanlığı yaygınlaşmaya başladı. Yılda bir ya da en fazla iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatiller, yerini yılda 4-5 kez gerçekleştirilen bir kaç günlük kısa süreli tatillere dönüştü. Bu da, fiyat avantajından kaynaklandı.”

Teknolojinin katkısı

Yusuf Duru, şöyle konuştu: “Tur organizatörlerinin teknolojide yaşanan gelişmelere hızla ayak uydurması, uygun fiyatlı, kısa süreli tatil seçeneklerinin de artmasını sağladı. Tatilcilere son dakika rezervasyonlarıyla çok cazip tatil fırsatları doğdu. Uçaklardaki boş koltuklar, tesislerde dolmamış odalar, kısa süreli tur organizasyonlarıyla pazarlanma imkanı yarattı. Bunda da tur organizatörlerinin interneti kullanarak, potansiyel müşterilere anında ulaşabilmeleri etkili oldu. Kapsamlı kataloglarla, aylar öncesinden planlanan ve iki haftadan başayan uzun süreli tatil alışkanlığı, birkaç günlük kısa ama sık tatil alışkanlığına dönüştü. Artık yılda bir ya da iki kez gerçekleştirilen uzun süreli tatillerin yerini yılda 4-5 kez gerçekleştirilen bir kaç günlük kısa süreli tatiller almaya başladı.”

Aşırı düşük fiyat turizme ve tatilciye zarar veriyor

DURU Turizm, 1961 yılında kuruldu. Yurt içi ve yurtdışına yönelik tur organizasyonların Türkiye'de yaygınlaşmasında önemli rol oynadı.Yusuf Duru, yaşanan fiyat rekabetinden sektörün de etkilendiğini belirterek, “Sektörde faaliyet gösteren firma sayısının aşırı artması, rekabetin fiyata kaymasına yol açıyor. Düşük fiyat, tercihte ön plana çıkıyor. Bu da, tatilcilerin zaman zaman zarar görmesine yol açıyor. Bu tip firmaların sektöre zarar veriyor” dedi. Duru, seyahat acentelerinin Türkiye'de uyguladığı tatil paketi pazarlama yöntemlerinin önemli farklılıklar gösterdiğini de söyleyerek, “Türkiye'de gazete ve dergilere verilen renkli resimli tatil ilanları en yaygın pazarlama yöntemleri arasında geliyor. Avrupa ve Amerika'da katalog ve internet daha yaygın olarak kullanılıyor” diye konuştu.

16 Şubat 2010 Salı

işte şimdi okullu olduk (:


Yeni başladık...Ya da henüz bitmedi
Okulun 2. gün... yine boşuna geldik(!)
Bol bol fotoğraf...
Bir kaç dedikodu...
Dinlendirici müzik eşliğinde;
bol sohpetlere....

13 Şubat 2010 Cumartesi

14 Şubat Haberleri (:

***Suudi Arabistan’da, yarınki Sevgililer Günü öncesinde geniş çaplı bir operasyon başlatan dini polis, kırmızı ürünler satan mağazalara baskınlar düzenleyerek bunları imha ediyor.

***Günün anlam ve önemine uygun zaafı gören İngiliz turizmciler, Antik Yunan ve Roma ritüellerinden ‘kuş falı’nı günümüze uyarladı.Bunun için kılavuz da hazırlayan turizmcilere göre, ‘ornitomansi’ adı verilen, kuşları gözlemleyip yorumlama sanatı sayesinde kadınlar nasıl birisiyle evleneceklerini bulabilecek. İşte birkaç kuş türü ve anlamı...

* Karatavuk: Eşinizin bir yardım kuruluşu ya da dini bir yapılanmayla ilgili bir işi olacak.

* Kumru: Mutlu ve aşk dolu bir evliliğiniz olacak.

* Serçe: ‘Damat’ toprakla ilgilenen biri olacak.

* Mavi kuş: Eşiniz diğer insanları güldüren biri olacak, belki bir komedyen.

* Ağaçkakan: Asla evlenemeyeceksiniz!

* Ördek: Sade ve istikrarlı bir evlilik olacak.

* Martı: Eşiniz, işi yüzünden çok seyahat edecek.

* Yırtıcı kuşlar: Eşiniz bir işadamı, politikacı ya da lider olacak.

***14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla yapılan uluslararası bir ankette, Türklerin yüzde 49'unun Sevgiler Günü'nü sevgilisi veya eşi yerine kedi veya köpek gibi baktığı evcil bir hayvanla geçirmeyi tercih ettikleri sonucu çıktı.

Ipsos Public Affairs ve Reuters'in 23 ülkede yaptırdığı ve ''Sevgililer Günü'nü sevgilinizle mi, yoksa evcil hayvanınızla mı geçirmek istersiniz?'' sorusunu yönelttiği anket sonucuna göre, evcil hayvanları tercih edenler arasında en yüksek oranın Türklerde olduğu görüldü.

Yöneltilen bu ilginç soruya verilen cevaplarda, Türklerin (yüzde 49) ardından en yüksek oranlar, Hintliler (yüzde 41), Japonlar (yüzde 30), Çinliler (yüzde 29) ve Amerikalılar (yüzde 27) olarak sıralandı.

Sevgililer Günü'nde eşleri yerine kedi veya köpeklerini tercih edenlerde en alt sırada yer alarak, 23 ülke arasında ''en romantik'' olarak nitelendirilebilecekler ise sadece yüzde 10'luk bir oranla Fransızlar ve onun ardından Meksikalılar (yüzde 11), Hollandalılar ve Macarlar (yüzde 12'şer) oldu.

Anket sonucunda, Sevgililer Günü'nü sevgilisi yerine evcil hayvanıyla birlikte geçirmeyi tercih edenlerin 23 ülkeye göre ortalaması yüzde 21 olarak verilirken, bu oranın 35 yaşın altında yüzde 25, 35-54 yaş arasında yüzde 18, 55 üstünde ise yüzde 14 olduğu belirtildi.

Ipsos Public Affairs'in İspanya müdürlüğü tarafından anket sonucuyla ilgili yapılan açıklamada, ''23 ülkedeki genel sonuca bakıldığında, Sevgililer Günü'nü eşleri veya evcil hayvanlarıyla geçirme tercihinin cinsiyete değil, daha çok yaşa bağlı olduğu ortaya çıkıyor. Ülkeler arasında fark olsa da gençlerin yaşlılara oranla daha az aşık oldukları da dikkati çekiyor'' denildi.

***Acıbadem Maslak Hastanesi Psikiyatri Kliniğinden Doç. Dr. Kültegin Ögel, aşk bağımlılığının tedavi edilmesi gereken bir durum olduğunu belirterek, ''Bağımlılıktan kurtulmak için kişinin ilişkiyi sonuna kadar yaşaması gerekiyor'' dedi.

Doç. Dr. Ögel, ''14 Şubat Sevgililer Günü''nün yaklaşması dolayısıyla yaptığı açıklamada, normal aşk ile aşk bağımlılığı arasında bulunan farka işaret ederek, aşk bağımlılığının, yaş, cinsiyet, statü farkı demeden hem erkekleri hem kadınları tutsak haline getirdiğini söyledi.

***Tayland'ın kuzeydoğusunda bulunan Roi Et kentinde çiftlerin Sevgililer Günü'nde boşanmalarına izin verilmiyor.

***Sevgililer Günü için üretilen güller, geçen yıllara göre daha iri ve daha güzel görünüme sahip... Bunun nedeni, gülün yetiştiği Yalova, Antalya, Adana, Mersin ve Karamürsel’deki seraların üretim kalitelerini her geçen gün artırmaları.

***14 Şubat'ta kuyumcuların işlem adedinde yüzde 330'luk, ciroda ise yüzde 169'luk artış oldu
***19. yüzyıldan kalma Tabarnackle Kilisesi'nde gerçekleştirilen partinin özellikle Hıristiyanların 'uğursuz' saydığı 13'ncü Cuma gününde düzenlendiği belirtildi. Partinin yapıldığı eski kilisenin girişi ve içine şans getirdiğine inandıkları için ölü sülün kuşları asan cemiyet üyeleri, içkilerin su gibi tüketildiği 'sevgilisizler gününde' 1940 ve 50'li yılların cenaze elbiseleri, karadul, korsan, esir kıyafetleri gibi içinde hüzün ve ayılığı barındıran kostümlerle giydi.

***İstanbul’daki İstinye Park Alışveriş Merkezi’nin bilboardlara asılan Sevgililer Günü ilanı ise bunlar arasında en dikkat çekici olanı. İstanbul’un neredeyse tümünde bilboardlara asılan ilanda şu ifadeler yer alıyor: “Sevgilim bir odun! Tersini kanıtla, Sevgililer Günü hediyeni İstinye Park’tan almayı unutma. Tek hücreliler bile ondan daha romantiktir”

Bu çarpıcı ilanın sevgililer arasında romantizm fırtınası mı estireceği yoksa 14 Şubat öncesi kavgalı ayrılıklara mı neden olacağı vatandaşlarda merak uyandırdı.

***
Doğtaş Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Adnan Doğan, uzun süren çalışmalar sonunda "exclusive yovely" adını verdikleri "aşk yatağı"nı üreterek piyasaya sürdüklerini söyledi. Doğan, "Türkiye'de ilk kez sadece Doğtaş Mobilya'da üretimi yapılan bu yatağımız özel tasarlanmış kırmızı örgü kumaşıyla alışılmış yataklardan farklı ve göz okşayıcı özelliğe sahip, bu yatağımızın büyük ilgi göreceğine inanıyoruz. Koku saçan smellwell özelliği ve kapsülleri sayesinde yatağımız güzel koku yayarak,
eşlere uzun süre ferahlık hissi veriyor.

***Bu Sevgililer Günü'nde roman kahramanı siz olacaksınız. Kanadalı Book By You firması, her yıl müşterilerinin roman kahramanı olduğu, 'Arzu Korsanları' ve 'Acil Servis Ateşi' gibi isimleri olan binlerce kitap sattıklarını söylüyor.

Müşteriler, kendileri ve sevgilileriyle ilgili, vücut tipinden evcil hayvan isimlerine uzanan 20-30 soruya cevap veriyor ve detaylar, şirketin daha önce hazırlanmış sekiz roman tipinden birine uygulanıyor. İsteyen, kitap kapağına fotoğrafını da koydurabiliyor.
***İnternet sitesi "msn", 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle tüm zamanların en romantik 20 filmini seçti. Listede klasiklerin yanı sıra, "Hayalet", "Ay Çarpması", "Bridget Jones'un Günlüğü" gibi günümüz sinemasından filmler de yer aldı. Klasik aşk filmleri, romantik komediler, dönem filmleri, değişik hikâyeleriyle listeye girmeye hak kazandı.


İşte en romantik 20 film:

Ay Çarpması (Moonstruck)
İlk Aşk, İlk Dans
Hayalet (Ghost)
Özel Bir Kadın (Pretty Woman)
Gregory's Girl
Sevginin Bağladıkları (Sleepless in Seattle)
Harry Sally ile Tanışınca (When Harry Met Sally)
Dört Nikâh, Bir Cenaze (Four Weddings and a Funeral)
Roma Tatili (Roman Holiday)
Tiffany'de Kahvaltı (Breakfast at Tiffany's)
Rüzgâr Gibi Geçti (Gone with the Wind)
Casablanca
Kısa Buluşma (Brief Encounter)
Bridget Jones'un Günlüğü (Bridget Jones's Diary)
Manzaralı Oda (A Room With A View)
Yarın Aslında Dündü (Groundhog Day)
Bulunduğumuz Yol (The Way We Were)
Unutulmayan Aşk (An Affair To Remember)
Aşk ve Yaşam ( Sense And Sensibility)
Subay ve Centilmen (An Officer and a Gentleman)

Valentine's Day


Valentine
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Valentine ya da Valentinus, Hristiyan inanışına göre şehit Roma azizlerden biridir. 269 yılı civarında öldürüldüğü sanılmaktadır. Aşıkların Azizi olarak da bilinir. Valentine, her yıl 14 Şubat günü anılır, zamanla bu gün Sevgililer Günü'ne dönüşmüştür.

Hristiyan metinlerinde Valentinus şeklinde anılan başka bir aziz daha vardır. Bu iki azizi tek kişi kabul edenler olsa da bazı araştırmacılar Sevgililer Günü'nün Valentine'den değil de Valentinus denen diğer azizden kaynaklandığını iddia ederler.

Valentine kelimesi batı medeniyetlerinde "hoşlanılan kişi" ya da "sevgili" anlamında kullanılır. Sevgililer Günü'nde gençler hoşlandıkları kişilere "Be my valentine" (Sevgilim olur musun?) yazılı kartlar verirler.

En pahalı otomobil:Trevita


En pahalı otomobil Trevita 1.61 milyon Euro


13 Şubat 2010



ABD merkezli ekonomi dergisi Forbes, dünyanın en pahalı otomobilini 1.61 milyon Euro değerindeki Koenigsegg Trevita olarak belirledi. Fransız Le Point gazetesinin haberine göre, Forbes dünyanın en pahalı arabaları listesinde birinci sıraya 1.018 beygir gücünde ve 1.61 milyon Euro değerindeki Koenigsegg Trevita’yı yerleştirdi. Aracın dünyada yalnızca üç adet üretimi bulunuyor. Listenin ikinci sırasında ise 1.46 milyon Euro değerindeki Bugatti-Veyron 16.4 Grand Sport bulunuyor. Yalnızca 150 adet üretimi bulunan araç, W16 motor sayesinde saatte 374 kilometre hız yapabiliyor. Aracın Coupe versiyonunun ise 1.20 milyon Euro olduğu belirtiliyor. Üçüncü sıradaki Pagani Zonda Cinque Roadster’ın ise 1.3 milyon Euro değerinde olduğu ifade ediliyor. 678 beygir gücündeki araç, 3.4 saniyede 100 kilometre hıza çıkabiliyor.

Consumer Behavior Trends in the ‘New Economy’



Consumer Behavior Trends in the ‘New Economy’

by Janet on December 11, 2009



Following this year’s global economic recession, consumers are ready to reset and start fresh for 2010. Fear played a dominant role in shaping consumer behavior this year, according to Richard Cope, director at Mintel. In 2010, we’ll see a return of confidence and adaptation to overcome the restraints we’ve faced.

“Balance has become the new mantra,” Cope said. “As consumers find they are able to spend again, we’ll see balanced spending and balanced consumption as key characteristics of next year.”

Here are seven key consumer behavior trends that Mintel predicts for the year ahead:

1. Resilience

In 2010, Mintel expects consumers to demonstrate resilience—an ability to recover from and adjust to any misfortune or change brought on by the recession. People will face next year with better attitudes and strengthened resolve, learning new skills like cooking, meal planning and DIY repair to cope with the “New Economy.” Already, a quarter of Americans made their own home improvements to save money. As many people still face unemployment, 2010 may see them looking to online educational tools to develop professional and social skills. Businesses that harness consumers’ new resilient, education-driven mentality will benefit next year.

2. Reviewing and re-evaluating

The past year gave consumers cause to re-evaluate every aspect of their lives, looking for value and savings. In 2010, expect shoppers to keep reviewing as they hunt out the best deals and realize where they can get by on less. For example, nearly four in 10 Americans always or usually buy private label food. Value initiatives are hot and they’ll remain so. However, consumers will purchase more expensive products if they are convinced of the products’ value. Brands that engage consumers effectively stand to be successful next year despite price barriers.

3. Prove it – accountability

Because consumer confidence worldwide took a hit this year, 2010 will see increased demand for proof and results. People are tracking more areas of their lives through micro-blogging sites like Twitter, so transparency is no longer a differentiator for brands; it’s a requirement. We’ve become a society of doubters, skeptical of nutrition claims, the motives of “green” companies, and the competitiveness of bank rates. A company’s need for accountability is nothing new, but the quantity of information available today adds to the challenge. Mintel predicts that in 2010, brands will need to pull out all the stops to gain consumers’ trust.

4. Escapism
The past year has meant a huge amount of economizing and scaling back on previously normal treats and experiences. While consumers have become accustomed to staycations, small indulgences and cooking at home, Mintel predicts they’ll start breaking free from the tyranny of value in 2010. Escapism will resonate both in and outside the home as people splurge on big purchases, such as the flat-panel TVs 34% of Americans plan to buy themselves this holiday season. Savvy brands are already capitalizing on people’s desire to escape by offering new experiences like 3-D media and audio literature.

5. Media evolution
Micro-blogging, social networking and interactive media have exploded into consumers’ lives, and as confidence in usage grows, people will incorporate new media forms more into their daily lives. Four in 10 Americans have at least one social networking profile. As people use new media to change and simplify daily tasks, they’ll question the nature of authority and effective use of advertising. Companies must work harder next year to truly engage, attract and interact with consumers, as media quickly evolves.

6. Ethical responsibility
In 2010, it’ll be even more important to coax consumers out of their spending slumber and wean retailers off perpetual discounting. Ethics will play a large part in rebuilding brands. Environmental and ethical issues still attract attention: 90% of Americans buy green products at least sometimes. For businesses to rebuild brands through ethical efforts, they’ll need to connect with consumers, giving them an emotional reason to buy. As consumers demand more from the companies they do business with, they’ll want ethical responsibility to be a chief concern, creating more scrutiny on ethical claims than ever before.

7. Stability

The past year left its mark: consumers are shying away from the spending binges of the past few decades and finding that moderation and preparation are possibilities. Mintel predicts 2010 will be a year for increasingly seeking balance and readjusting to the “New Economy.” As people accept the economy as it is now and embark on more conservative spending, they’ll also stabilize other areas of their lives: food, diet, beauty. Brands can capitalize by giving consumers multiple product options at different price points and benefit levels.

12 Şubat 2010 Cuma

En iyi 20 şirket...

Liderler İçin En İyi 20 Şirket




Hepimizin olduğu gibi iş dünyasına yön veren genel müdür ve CEO’ların hayallerini süsleyen, onları heyecanlandıran şirketler de var. Liderlik özelliklerini en iyi sergileyebilecekleri, gelecek vaat eden ve yönetmek için büyük bilgi ve beceri gerektiran şirketler… Capital yaptığı araştırmayla liderlerin çalışmak istediği şirketleri ortaya koydu. Önde gelen 100 CEO ve genel müdüre hangi şirkette çalışmak istediklerini sorarak Türkiye’de liderlerin gözdesi 20 şirketi belirledi. Araştırma sonuçlarına göre Türkiye’de ilk 5’teki şirketler; Turkcell, Koç Holding ve Arçelik, P&G ve Unilever…Bu şirketler çalışana yaptıkları yatırım, itibarları ve yenilikçilikleri ile liderlerin gözdesi.

Procter&Gamble (P&G), tam dünyada üst düzey yöneticilerin hayalini süsleyen bir şirket. Neden mi? Çünkü, şirketin CEO’su A.G. Lafley’in zamanın yarısına yakınını lider geliştirmek için yaptığı işler alıyor. Lafley ve şirketin İK’dan sorumlu başkanı Dick Antoine, farklı kademelerdeki yöneticileri birlikte düzenli olarak gözden geçiriyor ve geleceğin CEO’su olabilecek olanları seçmeye ve onların önlerini açmaya çalışıyor.

Şirketin elektronik uygulamalarla desteklenen “Yetenek Geliştirme Sistemi” 3 bin tepe yöneticiye ait bilgileri içeriyor. Doğru işe doğru adam seçmek için bu sistemden faydalanılıyor. 360 derece performans sistemi ve çalışanların tüm kariyerleri boyunca katıldıkları lider geliştirme programları da şirketin ayrılmaz bir parçası.

P&G’nin bu işler için ne kadar para harcadığını tam olarak hesaplayamadıklarını söyleyen şirket yetkilileri, bütçenin dev bir tutara ulaştığını belirtmekle yetiniyorlar. Şirket, liderlik konusuna verilen önem ile ilgili tüm bu anlattığımız çabaların karşılığını da alıyor. Şirketin Pazar performansı ve finansal durumu son derece iyi durumda. Ayrıca yapılan araştırmalar P&G’nin tüm dünya çapındaki liderlerin çalışmak istediği 1 numaralı şirket olduğunu gösteriyor…

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kurumsallaşmanın şirketlerin gündeminde öncelikli yerini almasıyla profesyonel liderlere verilen önem ve talep de arttı. Çünkü, bir şirketi başarıya taşımada en kritik rol liderlerin. Yaşanan örneklere bakarak, şirketlerin ve hatta sektörlerin kaderleri onların ellerinde demek de mümkün.

Şirketlerinin başarısı ve imajını liderlere teslim edenler artık en iyi liderin peşindeler. Bu nedenle, liderleri çekecek niteliklere sahip olmak, şirketlerin vazgeçilmezleri arasındaki yerini almaya başladı. Bazı şirketler lider geliştirme programları ve sundukları olanaklarla liderler için olumlu koşullar yaratmaya çalışıyorlar. Bazıları ise ücreti ön plana çıkarıyorlar. Peki böyle bir ortamda liderler hangi şirketleri çalışmak için cazip görüyorlar?

İşte bu sorudan yola çıkarak Capital liderlerin çalışmak istediği şirketleri araştırdı.

Araştırma nasıl hazırlandı?
Burada amaç, liderlerin (CEO, başkan, genel müdür, yönetim kurulu üyesi), kendi çalıştıkları şirketler dışında hangi şirketleri çalışmak için ideal gördüklerini ortaya çıkarmak. Bu nedenle çeşitli sektörlerden 100 kadar genel müdür ve CEO düzeyindeki yönetici ile 10 insan kaynakları uzmanıyla bir anket çalışması gerçekleştirdik. Ankete katılan her bir lidere halen çalışmakta oldukları şirketler dışında çalışmayı istedikleri şirketleri sorduk.

Ardından da neden bu şirketlerde çalışmak istedikleri sorusunun yanıtını aradık. Yaptığımız anket sonucunda liderlerin çalışmayı istedikleri ilk 20 şirket ortaya çıktı. İnsan kaynakları uzmanlarından aldığımız destek ise liderlerin çalışmak isteyecekleri şirketlerin hangi özellikleriyle ön plana çıktığı yönünde oldu.

İşte Türkiye’de liderlerin çalışmak istediği ilk 20 şirket arasında Turkcell, Koç Holding, Arçelik, Unilever ve P&G ise özellikle ön plana çıkarak ilk sıralara yerleştiler.

Turkcell’i birinci yapan neden

2005 yılında Capital’in En Beğenilen Şirketler listesinde birinci olan Turkcell, “Liderlerin Çalışmak İstediği 20 Şirket” arasında da ilk sırada yer alıyor. Liderler açısından Turkcell’i cazip kılan özelliklerinin başında yeniliklere açık ve öncü olması, eğitime ve yöneticilerin gelişimine önem vermesi geliyor. Sektöründe en büyük pazar payına sahip olan bir şirketin CEO’su şöyle diyor:

“Turkcell insan kaynağına ve eğitime değer veriyor. Başarılı iş sonuçları ile büyüyor. Kültür sanata katkıda bulunuyor. Bu özellikleri nedeniyle Turkcell’de çalışmak isterim.”

Bir diğer şirketin genel müdürü ise Turkcell ile ilgili şunları söylüyor: “Teknolojide sürekli gelişime açık bir sektörde. Yaratıcı iş geliştirme ve pazarlama stratejileri uluslararası ölçekte. New York Borsası’nda işlem görüyor. Uluslararası büyüme potansiyeli ve gelişen kurumsal kültürüyle çalışmak isteyebileceğim bir şirket.”,


“Lider yetiştirme okulu”


Liderlerin çalışmak istediği şirketler listesinde ikinci sırada ise Koç Holding bulunuyor. Araştırmamıza katılan genel müdür ve CEO’lar, Koç Holding’i “lider yetiştirme okulu” olarak tanımlıyor. Koç Holding, Türkiye’de sadece yüzlerce yönetici yetiştirmekle kalmadı. Çok sayıda iş adamı da yetiştirdi. Bir zamanlar Koç Holding’de çalışan ve bugün kendi işinin sahibi olan çok sayıda isim var.

Araştırmamıza tepe yöneticiler, holdingin yarattığı markalarla sadece yurtiçinde değil yurtdışında da liderliğe oynamasını beğeniyorlar. Sürekli büyüme ve gelişmeye odaklandığı için de böyle bir holdingde çalışmak istediklerini belirtiyorlar. Hatta ankete katılan bir CEO, Koç Holding hakkındaki görüşlerini şöyle ifade ediyor:

“Koç Holding, özellikle 2005 yılı içindeki alımlarıyla gücüne güç kattı. Hedefini de tüm dünya olarak belirledi. Bu da onun çok farklı kariyer olanakları sağlayacağını gösteriyor. Ben de hem liderlerine sunduğu avantajlar hem de hedefleriyle büyük oynayan böyle bir kurumda çalışmak isterim.”


Türkiye’nin en sağlam markası

“Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri” sıralamasında uzun süre 1’inci olan Arçelik, bu listede üçüncü sırada yer alıyor. Arçelik’i liderlerin gözdesi yapan nedenler arasında uluslararası gelişme potansiyeli ve sağlam şirket yapısı öne çıkıyor. Şirketin son yıllarda satın aldığı markalarla güçlendiği düşünülüyor. Romanya’da Arctic, Avusturya’da Elektra Bregenz, Almanya’da Blomberg ve İngiltere’de Leisure markalarını alan, Türkiye’de ise Beko, Arçelik ve Altus markalarına sahip olan şirket, bu yönüyle liderler tarafından takdir ediliyor.

Araştırmamıza katılan pek çok lider, şirketin Türkiye’nin en sağlam yapılı markası olduğu konusunda hemfikir. Arçelik’i liderler açısından cazip kılan diğer unsurlar ise onların ağzından şöyle: “Bilgi ve teknolojiye önem veren, sektöründe lider, yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda gösterdiği başarı sayesinde imajı yüksek bir şirket. Kurumsal yönetim standartlarına sahip ve yenilikçi.”

MBA gibi iki uluslararası şirket
Liderlerin gözde şirketleri listesinde dördüncü ve beşinci sırada 2 çokuluslu dev şirket; Unilever ve P&G yer alıyor. Bu şirketlerde yetişen yöneticiler başka şirket ve sektörler tarafından adeta kapışılıyor.

Her iki şirketin de liderler tarafından çalışma anlamında cazip bulunma nedenleri de hemen hemen aynı. Örneğin, ankete katılanlar her iki şirketin de global kimlikleri ile Türk kimliğini çok güzel harmanladıklarını ifade ediyorlar. Rekabetçi ve agresif pazar politikalarını Türkiye pazarında başarıyla uyguladıklarını düşünüyorlar. Lider yetiştirme anlamında da şirketler örnek olarak nitelendiriliyor. Bir lider bu durumu şöyle anlatıyor:

“Unilever ve P&G, çalışanına güveniyor, onlara yatırım yapmaktan çekinmiyor. Liderlerin yeteneklerini ortaya koymasına fırsat veriyor. İtibarları da yüksek. Büyüklüklerinden dolayı yöneticilerine ileriye yönelik büyük fırsatlar sunabiliyorlar.”


Çalışana yatırım yapıyorlar


Anket sonuçlarını değerlendiren insan kaynakları uzmanlarına göre, liderlerin çalışmak istediği şirketlerin ortak noktalarını çalışanlarına verdiği değer, kurumsal yapıları ve itibarları oluşturuyor. Uzmanlar, tercih edilen şirketlerin genellikle çalışana yatırımı doğru stratejiler ile belirlediklerini, karşılığında da şirkete doğru yapılan işler olarak geri dönmesini sağladıklarını belirtiyor. Söz konusu tüm şirketlerin ise kurumsal yapıdaki şirketler olduğunu vurguluyorlar.

Adecco CEO’su Pembe Candaner, “Bu şirketler farkı yaratan insandır düşüncesi ile hareket ediyorlar. Çalışanına yapacağı her bir yatırımın şirket hatta ülke adına yapıldığı düşüncesini taşıyorlar. Planlamalarını istikrarlı, vizyonlarına uygun ve uluslararası arenada yer alabilecek kriterleri göz önüne alarak uzun vadede yapıyorlar. Marka olarak üstlendikleri sorumlulukları, sundukları hizmetlere yansıtmadaki başarıları da iş dünyası liderlerinden daha fazla takdir görmelerini sağlıyor ” diyor.

İtibarları da çok yüksek

“Tüm bu şirketlerin en büyük ortak özellikleri itibarlarının yüksek olması.” Bu değerlendirme PWC İK Birim Yöneticisi Murat Demiroğlu’na ait. Yöneticilerin günümüzde iş seçerken itibara daha fazla önem verdiğini belirten Demiroğlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Yöneticiler pozisyon olarak yukarıya doğru çıktıkça neredeyse kamu hizmeti yapmaya başlıyorlar. Burada da işin sadece kârlılığı değil, sosyal sorumluluğu ve topluma katkı boyutu, toplumdaki itibarı önem kazanıyor. İşin misyonu ve vizyonuyla uyuştuklarında o işi yapmayı kabul ediyorlar.”

Kısacası, herkes gibi iş dünyası liderleri de itibarı yüksek, kamuoyu tarafından beğenilen, şeffaf şirketlerde çalışmayı istiyor. Uzmanlar böyle kurumların yöneticileri cezp etmek için yüksek değil makul ücretler önermesinin yeterli olduğunu belirtiyor.

MEHTAP ALANYALI/ALANYALI&ALANYALI YÖNETİCİ ORTAĞI

LİDERLER DE ARTIK İŞ GÜVENLİĞİNE BAKIYOR

GÜVENLİK ÜCRETTEN ÖNCE GELİYOR Çalışana yapılan yatırım, kurumsallık ve itibardan sonra liderleri şirket seçiminde motive eden diğer bir unsur ise iş güvenliği. Hatta iş güvenliği sıralamada ücretten bile önce geliyor. Aslına bakılırsa her zaman belirli bir ücret skalasından taviz vermeyen liderler için ücret diğer kademelerdeki yöneticilere oranla iş tercihlerinde sıralamanın sonlarında yer alıyordu. İş güvenliği ise ekonominin iyi olduğu dönemlerde çok fazla göz önünde bulundurulmayan bir kıstastı.

EKONOMİ ÖNCELİKLERİ DEĞİŞTİRDİ Ancak uzmanlar bugün bu durumun değiştiğini belirtiyorlar. Alanyalı&Alanyalı Yönetici Ortağı Mehtap Alanyalı, “Sanılanın aksine Türk çalışanını maaşın seviyesi değil, iş güvenliği motive ediyor. Liderler açısından baktığımızda ise artık durum farklı değil. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin ekonomik hassasiyeti yüzünden ortaya çıkan bir güdü ile liderler için de iş güvenliği ön sıralarda yer alıyor” diyor.

BAZI LİDERLER SORUNLU ŞİRKET SEVİYOR Liderlerin şirket seçimlerinde etkili olan bir diğer unsur ise liderlik karakterleri. Çünkü her lider kendi istek ve beklentilerini karşılayabilecek nitelikteki şirketlerde çalışmayı tercih ediyor. Mehtap Alanyalı da bu noktaya işaret ediyor. Alanyalı bazı liderlerin bir şeyi sıfırdan kurmayı ya da sorunlu bir şirketi alıp iyi bir yerlere getirme mücadelesinden hoşlandıklarını söylüyor.

Bazı lider tiplerinin ise oturmuş şirketlerde çalışmak ve o şirketlerde değer yaratmak taraftarı olduğunu ifade ediyor.

LİDERLER İÇİN EN İYİ ŞİRKETLER ARAŞTIRMASI YURTDIŞINDA DA YAPILIYOR
Capital’in Türkiye için yaptığı “Liderlerin Çalışmayı İstediği Şirketler” çalışmasının benzerleri Amerika’da da var. Hewitt Associates “Liderler için “En Gözde Şirketler-Top Companies for Leaders” adlı araştırmayı 2001 yılından itibaren yapıyor. Bu araştırmada da 20 gözde şirketi belirliyor.

AMERİKALI YÖNETİCİLERİN 1 NUMARASI Hewitt Associates’in 2005 yılında kamu ve özel sektörden olmak üzere toplam 373 yönetici ile yaptığı araştırma sonucunda belirlediği “Liderler için En Gözde 20 Şirket” listesinde şu şirketler yer alıyor: 3M Company, General Electric Company, Johnson&Johnson, Dell, Liz Claiborne, IBM, P&G, General Mills, Medtronic, American Express, Capital One Financial Corporation, Whirlpool Corporation, Colgate-Palmolive

Pitney Bowes, Pfizer, FedEx, Washington Group International, The Home Depot, Avery Dennison Corporation ve Sonoco Products Company.

DÜNYA LİDERLERİNİN TERCİHLERİ Hay Group ve Chief Executives de 2005 yılında bir araya gelerek yönetici yetiştirme özellikleri ve liderlere sunduğu fırsatlarla “Liderler için En İyi Şirketler- Best Companies for Leaders” araştırmasını yaptı. Yine 20 şirketin belirlendiği bu çalışmada yer alan şirketler de şöyle: P&G, PepsiCo, IBM, General Electric, Johnson&Johnson, Dell, Microsoft, Home Depot, JP Morgan Chase, Motorola, Pfizer, FedEx, BASF, Verizon, BAE Sytems, Johnson Controls, Siemens, BP, L’oreal ve Colgate-Palmolive.

MURAT YEŞİLDERE / LİDERLER ÇALIŞACAĞI ŞİRKETİ NASIL SEÇER?

ŞİRKETİN MARKA DEĞERİ Benim tecrübeme göre liderler şirketleri seçerken birkaç kritere özel önem veriyorlar. Bunlar arasında “marka değeri” ve yapılan “operasyonun sürdürülebilirliği” ilk sırayı alıyor. Bence liderlerin çalışmak için seçtiği şirketlerin birçoğu sektörlerindeki en iyi markalar ve bu yüzden de öne çıkıyorlar.

PATRONUN VİZYONU Diğer bir konu; şirketin lideri veya liderlik tanımı. Bu koltukta şirketlerin yapısına göre genel müdür, CEO gibi profesyoneller olduğu gibi, şirket sahibi ya da patronun vizyonu büyük önem taşıyor. Aynı şekilde liderin ulaşılabilir olması, şeffaf, paylaşımcı, net iletişim tarzı ve en önemlisi de ekibinin fikirlerine ne kadar açık olduğu şirketleri liderler gözünde değerli kılıyor.

İK POLİTALARI Bir başka önemli başlık ise yetenek yönetimi, yani insan kaynakları politikalarının ne kadar yapılandırılmış, detaylı ve uygulanabilir olduğu. Bireylerin ve bunun sonucunda da organizasyonun performansını maksimize eden insan kaynakları yapılanmaları şirketlerin çekiciliğini artırıyor. Ancak tepe yöneticinin, insan kaynakları ve yetenek yönetimi uygulamalarını, kendi makro stratejisi içinde ne kadar kullandığı da en az bunun kadar önemli.

GELİŞME POTANSİYELİ Liderler kuşkusuz gelişme alanı olan şirketleri daha çok tercih ediyorlar. Hem yurtiçi ve yurtdışı kariyer olanaklarının zengin olduğu yapılar, hem de kariyer olanaklarının şeffafça paylaşıldığı ortamlarda çalışmak istiyorlar. Bunlarla birlikte şirketlerin ücret ve yan haklar, iş, sosyal hayat dengesi ve iş ortamındaki eşitlik ile ilgili politikalarının iyi olması da profesyonelleri şirketlere çekiyor

Nilüfer Gözütok
ngozutok@capital.com.tr

11 Şubat 2010 Perşembe

Kusura Bakmayın Bizim İçin Çok Fazlasınız!!!


Kusura Bakmayın Bizim İçin Çok Fazlasınız

Çalışma hayatınızda iddialı görevlerde bulundunuz. Kabarık ve içeriği zengin bir özgeçmişiniz var. Kendinizi yetiştirmişsiniz. Birçok mesleki kurs ve seminere katılmışsınız. Çok akıcı İngilizceniz var, hatta biraz Almanca ve Fransızcanız bile var. İşsizsiniz, iş arıyorsunuz veya çalışıyorsunuz, iş değiştirmek istiyorsunuz.

Veya büyük bir gururla yüksek lisans veya doktoranızı tamamladınız. Çalışma hayatına yeni atılacaksınız. Bu gibi durumlarda birçok defa şu sözlerle karşılaşıyorsunuz:

- Kusura bakmayın ama sizin nitelikleriniz söz konusu pozisyon için çok fazla.
- No thanks, you are overqualified.

Canınız sıkılıyor. Hem o görevi istiyorsunuz ve hak ettiğinizi düşünüyorsunuz ama karşınızdaki bunu kabul etmesine rağmen, fazla hak ettiğinizi düşünüyor ve size şans tanımıyor.

Bu gibi durumlarda yapılması ve yapılmaması gereken şeylerin özeti aşağıda.

- Randevu alma

- Gelişigüzel cv göndermeyin. Özgeçmişinizde yer alan bilgiler gizlidir, önemlidir. Siz önemli birisiniz. Şirketlerin İnsan Kaynakları Departmanları genellikle belirli bir pozisyon için değerlendirme yaparlar ve o pozisyonun kriterlerine uymayan başvuruları ayıklarlar. Başvuru yaparken bu kriterlere uygunluğunuzu dikkatle kontrol edin. Kalan başvurular çok değerli de olsa arşive alınır. Bir sonraki değerlendirmede ise "eksiden başlar". İnsan Kaynakları uzmanlarının hafızası gelişmiştir ve önceki başvurunuzun pozisyonun gereklerine uymadığını hatırlarlar.

- Sizin profilinizdeki kişiler için "danışmanlık firmaları" biçilmiş kaftandır. Ancak bu konuda da mümkün olduğunca seçici olmanız gerekmekte. Bu nedenle iyi bir araştırma yapıp en iyi olduğunu saptadığınız birkaç danışmanlık firmasına başvurmanızı tavsiye ederiz. Yazacağınız kapak sayfasını, o firmanın üst düzey yetkilisine hitaben yazmanız başvurunuzun sahiplenilmesinde olumlu bir etki yaratacaktır. Ayrıca kapak sayfasında, neden bu danışmanlık firmasını tercih ettiğinizi belirtmeniz, standart bir yazı yollamadığınızı gösterecek, böylece o firmayı özel kılacaktır. Özgeçmişinizi yolladıktan birkaç gün sonra, yetkili kişiyi arayıp randevu talebinde bulunabilirsiniz.

- Eğer doğrudan bir işyerine başvuracaksanız; işyeri sahibinden (patron'dan) başlayıp aşağı doğru inerek en yetkili kişiye mümkünse telefonla ulaşıp randevu almaya çalışın. Telefonla ulaşamıyorsanız, elektronik posta göndererek bir randevu almayı deneyin, mailde özgeçmişinizi göndermeyin. Asla cep telefonundan aramayın. Zaman uygunsuz olabilir ve görüşme şansınızı kaybedebilirsiniz.

- Telefonda, belirli bir pozisyon varsa bu pozisyona ne kadar uygun olduğunuzu, abartmadan anlatın. Genel bir başvuru yapacaksanız, özgeçmişinizi özetleyin ve o şirkete hangi konularda faydalı olabileceğinizi anlatın. Uzmanlık konularınızı belirtin. Görüşme yapmak için randevu isteyin. Telefonla görüşme süresi yaklaşık 3 dakika olmalıdır. Ancak karşı taraf kendi isteğiyle görüşmeyi uzatırsa, kesinlikle görüşmeyi bitiren taraf siz olmayın. Bırakın istediği kadar sorsun. Bunun için de ilk aramayı yapmadan önce özgeçmişiniz ve gerekli olabilecek notlarınız yanınızda olsun.

Bu aşamayı geçip randevu aldıysanız, görüşme ile ilgili önerilerimiz aşağıda:

Görüşme öncesi :
- Bir gün önceden görüşme yapılacak yeri belirleyin. Ulaşım kanallarını, hangi ulaşım aracı ile ne kadar zamanda gidileceğini araştırın.

- Giyim kuşamınıza dikkat edin. Erkekler için takım elbise, bayanlar için tayyör uygun olabilir. Mevsim yaz ve hava sıcaksa kısa kollu gömlekle yetinilebilir. Genel inanışın aksine Avrupalılar ve Amerikalılar da bu konuda bizden daha hoşgörülü değildir. Erkek adayların traş olması ve sürdüğü losyonun dozajını abartmaması uygun olur. Bayan adayların ise abartılı makyaj ve aksesuardan kaçınması gerekmektedir. Giysiler ütülü, ayakkabılar boyalı olmalıdır. Yanınızda mutlaka not alabileceğiniz bir ajanda ve de kalem bulunsun.

- Yanınızda götüreceğiniz cv 'niz okunaklı yazılmış olsun. Fotokopi olmasın. Mutlaka renkli fotoğrafınız yapıştırılmış olsun. Bilgisayardan çıktı alıyorsanız fotoğrafınız gene renkli ve vesikalık kalitesinde olsun. Özgeçmiş hazırlamak için basılı kaynaklardan ve firmamızın internet sitesinden faydalanabilirsiniz. Özgeçmişiniz mükemmel hazırlanmış olmalı. Hedefiniz kısmını sakın atlamayın. Burada iş başvurusunu yaparken hedefinizi açıkça belirtin.

- Eğer yabancı dil biliyorsanız, o dilde hazırlanmış bir özgeçmişi de yanınızda bulundurun. Kimbilir, belki de insan kaynakları yetkilisi ile yapacağınız görüşme çok olumlu geçerse, sizi hemen bir yabancı yönetici ile tanıştırmak isteyebilir. Mülakatın verimli olması için, bu kişinin önünde size ait veriler olması önemli…

- Görüşmeden önce alkol, sigara, yatıştırıcı kullanmayın. Uykunuzu iyi alın.

- Görüşmeye tam zamanında gidin. "Tam zamanı" olayını istediğiniz kadar abartabilirsiniz. Önceden saatinizi ayarlayın. Asansör veya merdiven çıkış süresini de dikkate alarak saniyesi saniyesine firmada olabilirsiniz. Bu sizin elinizde. Bunun karşı tarafta ne kadar olumlu etki yaratacağını tahmin edemezsiniz. Bir adım önde başlamış olursunuz. Erken gitmek 'olumsuz', geç gitmek 'çok olumsuz' etki yapar. Ayrıca yetkili kişinin o saatte programlanmış başka bir işi varsa görüşme şansınızı tamamen yitirebilirsiniz.

- Sizi karşılayan kişi sizi bir süre bekletebilir, sizden form doldurmanızı isteyebilir. Bunları olumlu bir tavırla karşılayın. Düşünün ki bugün Genel Müdür koltuğunda oturan kişilerin çoğu o makama gelmeden önce form doldurmuşlardır.

- Kabul edilebilir bekleme süresi 45 dakikadır. Bir mazeret göstermeden sizi daha fazla bekletirlerse nazikçe önemli bir işiniz olduğunu söyleyin, bir form doldurup teslim etmişseniz onu geri isteyin ve o iş yerini bir daha dönmemek üzere terk edin. Oradan size hayır gelmez. Onların zamanı nasıl önemliyse sizin ki de önemli.

- Görüşme

- Görüşmeye sessiz başlayın. İlk eylemin karşı taraftan gelmesini bekleyin. Nazikçe "Nasılsınız?" diye sorabilirsiniz. Ancak hava durumundan, dün geceki maçtan vs. bahsedip, fıkra anlatmaya başlamadan önce bunun görüşmeyi yaptığınız yetkili tarafından nasıl karşılanacağını bir tartmanız gerekir.

- Sorulara kısa ve net yanıtlar verin. Sizden ayrıntı istendiğinde ayrıntı verin. Göz temasını koruyun. Bu yazıda genel mülakat tekniklerini anlatmayacağız. Çünkü konumuz "fazla" olma durumu.

- Görüşmenin yaklaşık üçte biri kadar süresinin geçtiğini tahmin ettiğinizde (10 - 15 dakika içinde) özgeçmişinizi takdim edin. Bunu yapmadan önce söz ve davranışlarınızla karşınızdakinin önce "merak etmesini" sağlamaya çalışın. Cv'niz naylon koruyucu veya dosya içinde olsun.

- Görüşme esnasında sizin niteliklerinizin işin gereğinden fazla olması konusu bir şekilde gündeme gelecektir veya hissedilecektir. Bu durumda yapmanız gereken şey:

- İnkar etmeyin, o özelliğinizi küçük görmeyin. Konuşmayı mümkün olduğu kadar sizin niteliklerinizin ne olduğu konusundan, bu niteliklerin kullanılması ile o şirkete ne fayda sağlanabileceği konusuna çekmeye çalışın. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Diyelim ki İşletme Bölümü mezunusunuz ve İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine Yüksek Lisans yaptınız. Başvuru yaptığınız pozisyon ise Finans Sorumlusu. Yetkili kişi "Evet bu iş için İngilizce bilen eleman istiyoruz, ama çat pat olsa da yeter" derse, sizin yanıtınız "Zaten ben öylesine Master yapmıştım, aslında İngilizcem harikadır diyemem" şeklinde olmamalı. Onun yerine "Siz büyük/önemli bir şirketsiniz, literatür kullanırken iyi bir İngilizcenin çok faydası vardır, şirket olarak da mutlaka yabancılarla temaslarınız vardır, veya yoksa da bu küreselleşme sürecinde ileride mutlaka olacaktır. Ben de İngilizcem sayesinde, işimle ilgili literatürü çok yakından ve severek takip ederim. Yabancılarla konuşurken hata yapmam ve hatta yabancılar ile çok iyi iletişim kurarak şirkete farklı katkılar da sağlayabilirim. Bu sebeplerle şirketinize artı değer yaratacağımı ve faydalı olacağımı düşünüyorum" şeklinde bir yanıt çok daha olumlu etki yaratacaktır. Yani özet olarak konuşmanın "sizin fazla olan nitelikleriniz" kısmının ağırlık kazanmaya başladığını fark ettiğiniz zamanlarda konuşmayı derhal "benim niteliklerim sizin önemli şirketinize fayda getirir" ana fikriyle yönlendirmeniz uygun olacaktır.

- Görüşme esnasında görüştüğünüz kişinin size yönlendirebileceği aşağıdaki sorulara hazırlıklı olun, size sormasa bile bu soru sorulmuş gibi yanıt vermeye çalışın
- Bu iş sizi sıkar
- Maaş sizi tatmin etmez
- Daha iyisini bulup bu işi kısa sürede bırakırsınız
- İş arkadaşlarınızla geçinemezsiniz
Bu gibi sorulara önceden ne kadar hazırlıklı olursanız kısa devre yapılarak adaylığınızın düşmesine de o kadar engel olursunuz. Son olarak da sizin kendinize bile sormaya çekinebileceğiniz bir soru:
- Başkalarının sizin niteliklerinizin altında bir işi kabullenmiş olduğunuzu düşünmeleri sizin için onur kırıcı olmaz mı ?
- Bu soruyu genellikle önceden takınmış olduğunuz pozitif tutumu işaret ederek yanıtlayabilirsiniz. Her işin onur duyulacak bir iş olduğunu düşünen bir kişi olduğunuz imajını vermeye çalışın.

Unutmayın iş bulmak zordur. Uygun işi bulmak ve uygun zamanda bulmak daha zordur. Yukarıda yazılanlar genellikle fazla deneyimli ve/veya nitelikleri fazla olduğu için iş bulma şansının azaldığını düşünen adaylar için geçerlidir. Ancak mülakata dair bazı konuların genele uygun olduğu unutulmamalıdır.

İş arayış sürecinizde kolaylıklar dileriz. (:

9 Şubat 2010 Salı

İyileştiren Hafta Sonu...


Yaptığı işten mutsuz olup iş değiştirmek isteyen insanlarla dolu etrafımız. Fakat bunun için ne alternatif yaratıyoruz ne de eyleme geçmeye cesaretimiz var; tek yaptığımız şikayet etmek. Psikolog ve DJ Cenk Erdem ve psikolog Dr. Duysal Aşkun, insanlara bu cesareti vermek, adım atmalarını sağlamak amacıyla İyileştiren Hafta Sonu adını verdikleri bir kişisel gelişim programı düzenlediler.



Hem psikolog hem de DJ olarak çalışan Cenk Erdem, daha önce bizi kimi zaman yüzleştiren kimi zaman cesaretlendiren parçaları İyileştiren Şarkılar adıyla bir albümde derlemişti. Amy Winehouse, Sting, Nelly Furtado, Cranberries ve Shania Twain gibi müzik dünyasının önemli isimlerine yer verdiği albümde insanların ruh haline iyi gelmeyi amaçlayan Cenk Erdem, bu projesini psikolog arkadaşı Dr. Duysal Aşkun ile bir kişisel gelişim programına dönüştürdü. Psikoloji ve müziği birleştiren İyileştiren Haftasonu programında müzik eşliğinde ilişki, kariyer, anne babalık, ruhsal ve zihinsel sağlık konularına değinildi.



Katılımcıların çoğunu iş dünyasından kişilerin oluşturduğu programda, kariyer ve iş dünyası da konular arasındaydı. Genel olarak herkesin derdi ortaktı: Yaptığı işten bıkkınlık, iş değiştirme arzusu, bambaşka bir ülkede yaşama hayali... Bu hayaller hepimize çok tanıdık, etrafınızda mutlaka benzer yakınmaları duyuyorsunuzdur. Fakat genelde bu yakınmalar sadece yakınmadan ibaret kalır, korkularımız eyleme geçmemizi engeller. Hiçbir şey yapmadan öylece oturup bir şeylerin değişmesini bekleriz. İyileştiren Hafta Sonu’nun esas amacı da eylem alma, adım atma cesaretini gösterebilmekti.



Katılımcılar arasında bu cesareti göstermişler de vardı. 20’li yaşların başında uluslararası bir şirkette pr’cı olarak çalışan bir katılımcı yaptığı işten zevk almadığını fark edip işi nasıl bıraktığını şöyle anlatıyor: "Bir gün uyandım ve ben artık oraya gitmek istemiyorum dedim. Hiçbir problemim yoktu, şartlar çok iyiydi. Ayrılırken ’Ben artık her gün uyanıp 9’da şu masada oturmak, saat 1’de öğle yemeğine gitmek istemiyorum’ diye ayrıldım. İlk 1.5 sene kendi hayatımı kurana kadar çok zorluk çektim ama şu anda sevdiğim işi yapıyorum. Bunu söylediğimde kimse beni desteklemedi. Herkes deli misin sen dedi. Birisi de gerçekten bunu istiyorsan arkasında dur demedi. Ama ben hiç pişmanlık duymadım, buna değdi."



Kanlarımızı memurlaştırıyoruz

Cenk Erdem’le yaptığımız sohbette iş dünyasında insanların en çok iş değiştirmekten korktuklarını öğreniyoruz: "Çünkü nasıl olsa sabit bir gelirim var, diyorlar; risk almak istemiyorlar. Bu durumu sistem de sömürüyor. Kişiler herşeye razılar. İnsanlar kanlarını memurlaştırıyorlar. Aileler de bu konuda çok karamsar konuşuyor. ’Evladım şu işinde bir sebat et. Bak komşunun oğlu süpervizör oldu, sen de biraz kalsaydın orada’ gibi. Bizim toplumun cesareti kıran, kısıtlayan razı oluşları var. Güzel bir adım atmaları için onlara cesaret gerek, hatta belki kovulmaları bile var olan durumdan daha iyi olabiliyor. Hiç mutlu olmadığı işte 10 yıl boyunca devam eden insanlar görüyoruz. Oysa ki tek ihtiyaçları birilerinin onları desteklemesi, ateşlemesi, motive etmesi. İnsanlar hayatlarında sorumlulukları varsa, çoluğu çocuğu varsa biraz geride durup akılcı davranabilirler. Biz asla duygusal davranın aklı da çöpe atın demiyoruz. Akılcı davranarak işlerine devam ederken alternatiflere de bakabilirler."



Duysal Aşkun, iş arayan ama ne bir özgeçmişi olan ne de bu konuda en ufak bir çabası olan pek çok kişinin olduğunu söylüyor.



Tatminsizlik ve takdir edilmeme

Aşkun, bireylerin iş yaşamlarında en çok karşılaştıkları problemleri şöyle sıralıyor:



1- İşin niteliğinin kişiyi belli bir noktadan sonra tatmin etmemesi



2- Yönetici tarafından yeterince takdir edilmeme dolayısıyla yaşanan motivasyon sorunları



3- Birey belirli bir yetkinliğe ulaştıktan sonra alternatifsizlik yaşanması olarak sıralanıyor.



Bu tür problemler için en iyi çözüm adımları ise:



1- Sorunu iyi bir şekilde tanımlama (İşin kendisi-ilişkiler-iş ortamı-yetkinliklerin uyuşmaması..vs.)



2- Sorunu tanımladıktan sonra kendimizi daha iyi anlamak adına kendimize bazı soruları sormak.



3- Çevremizden yeni olanaklar konusunda önce bilgi toplamak.



4- Yeterince bilgi topladıktan sonra uygun eylemi seçmek (iş başvuruları, yönetici ya da İK ile diyalog sürecine girmek, CV düzenlemek..vs).

Koçluk hakkında....



“KOÇLUK NASIL ALGILANIYOR?” ARAŞTIRMASI



Pazarlamadunyasi.com ve İlgi Coaching işbirliği ile gerçekleştirilen “Koçluk Nasıl Algılanıyor?” araştırması tamamlandı. Araştırmaya, İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere 75 ilden 1.459 katılım oldu.

Koçluk nedir, koçluk iş hayatındaki başarıda ne kadar etkilidir, mentorluk, danışmanlık ve terapi gibi kavramlarla koçluğun farkı nedir gibi konuların ele alındığı “Koçluk Nasıl Algılanıyor?” araştırması “koçluk” kavramına bakışa dair çok önemli ipuçları veriyor.


Araştırmadan Notlar



* Araştırmaya katılanların 90,6’sı koçluk kavramını daha önce duyduğunu dile getirilirken, koçluk kavramını daha önce duymadığını belirtenlerin oranı %9,4’dür.
* Kadınların %92,3’ü koçluk kavramını duyduğunu ifade ederken, bu oran erkeklerde %88,8’dir.
* Koçluk kavramı ile mentorluk, danışmanlık, terapi gibi kavramları arasındaki farkı bildiğini ifade edenlerin oranı %52,0’dir.
* Kadınların %57,2’si koçluk kavramı ile mentorluk, danışmanlık, terapi gibi kavramlar arasındaki farkı bildiğini ifade ederken, bu oran erkeklerde %46,5’dir.
* Araştırmaya katılanların %65,3’ü koçluğu “Koçluk danışanın kendi potansiyelini ortaya çıkarmasını ve kullanmasını destekleyen bir süreçtir.” şeklinde doğru tanımlarken, %16,7’si “Koçluk, karar alma aşamasında kişiyi yönlendiren ve ne yapacağını dikte eden bir süreçtir.” ve %15,4’ü “Koçluk, koçun kendi görüşleri çerçevesinde danışanı en iyi karara yönlendirir.” şeklinde tanımlamıştır.
* Araştırmaya katılanların %2,6’sı koçluğun tanımı konusunda fikir belirtmemiştir.
* Koçluğun kişiye kattığı en önemli unsurların başında %66,3 ile “kendini tanıma ve bireysel potansiyeli fark etme”, %14,9 ile “istenilen değişimi yaratma” ve %9,5 ile “harekete geçme” gelmektedir. Bu üç unsuru sırasıyla “dengeli bir yaşam sürme”, “geleceğe odaklanma” ve “seçimler üzerinden yaşama” takip etmektedir.
* Araştırmaya katılanların %68,7’si bir koçun taşıması gereken ana özelliğin “profesyonel anlamda bir geçmişe / deneyime sahip olmak” olduğunu ifade ederken, bu özelliği sırasıyla “koçluk konusunda uluslarası geçerliliği olan akredite bir eğitim almış olmak”, “koçluk konusunda referanslara sahip olmak” ve “tanınmış olmak” takip etmektedir.
* Koçluğa ihtiyaç duyanların başında %39,1 ile “potansiyelini en üst düzeyde kullanmak isteyenler”, %25,8 ile “bireysel/profesyonel gelişimine önem verenler” ve %23,3 ile “iş/özel hayatında iletişim becerilerini geliştirmek isteyenler” gelmektedir.
* Araştırmaya katılanların %35,6’sı “yönetici adayları”nın, %31,9’u “yeni mezunlar”ın ve %14,9’u “Şirket sahipleri / girişimciler”in koçluk almasının daha önemli olduğunu ifade etmişlerdir.
* Araştırmaya katılanların %96,8’i koçluğun iş hayatındaki başarıda etkili olduğunu ifade ederken, koçluğun iş hayatındaki başarıda etkisiz olduğunu ifade edenlerin oranı %0,5’dir.
* Araştırmaya katılanların %29,0’ı “hedeflerini netleştirip harekete geçmek”, %22,0’si “kariyer basamaklarında daha hızlı ilerlemek”, %21,4’ü “yaşamını yeniden düzenlemek”, %16,2’si “değişime ihtiyacı olduğunu düşünürse” ve %10,1’i “yeni bir iş kurmak” amacıyla koçluğu denemek istediklerini belirtmişlerdir.
* Kadınların koçluğu denemek için birinci nedenleri “hedeflerini netleştirip harekete geçmek” (kadın: %33,4, Erkek: %24,3) olurken, erkeklerin birinci nedeni “yaşamını yeniden düzenlemek”dir.(Erkek: %25,2, Kadın %17,8)
* Hiçbir zaman koçluğu denemek istemem diyenlerin oranı ise %1,2’dir.)
* Araştırmaya katılanların %12,4’ü bir profesyonel bir koç ile çalışmıştır. Bu oran erkeklerde %13,4, kadınlarda ise %11,4’dür.
* Profesyonel bir koç ile çalışma nedenleri; %26,5 ile “beceri geliştirme (liderlik, yaratıcılık, vb.)”, %21,5 ile “kariyer gelişimi”, %19,9 “profesyonel gelişim”, %16,6 ile “iş kurma / geliştirme” ve %15,5 ile “özel / sosyal yaşamda gelişme” şeklinde sıralanmaktadır.
* Kadınlar; “beceri geliştirme (liderlik, yaratıcılık, vb.)”, “kariyer gelişimi” ve “özel / sosyal yaşamda gelişme” amacıyla profesyonel bir koç ile çalışmışlardır.
* Erkekler ise; “beceri geliştirme (liderlik, yaratıcılık, vb.)”, “profesyonel gelişim” ve “iş kurma / geliştirme” amacıyla profesyonel bir koç ile çalışmışlardır.
* Araştırmaya katılanların %91,4’ü koçluğu yüz yüze, %7,5’i internet ortamında ve %1,0’i telefonla almak istediklerini ifade etmişlerdir.
* Araştırmaya katılanların %79,7’si belirli bir temaya sahip grup koçluğuna katılmak isterken, belirli bir temaya sahip grup koçluğuna katılmak istemeyenlerin oranı %20,3’dür.
* Araştırmaya katılanların koçluk almak istedikleri kişilerin başında %13,9 ile “profesyonel / deneyimli bir koç” ve %7,9 ile “kendi alanında uzman / tecrübeli bir profesyonel” bulunmaktadır.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Domuz Gribi Yazısı-Erkan Çelebi-

Dünyada domuz gribi paniği geçti rekortmen ilaçta hedef küçüldü


Erkan ÇELEBİ

08.02.2010


DOMUZ gribi salgınının etkisini azaltması, virüse karşı etkili ilaçlardan birini üreten Roche’un bu konudaki hedeflerinin değişmesine yol açtı. Roche Grubu CEO’su Severin Schwan, 3.2 milyar İsviçre Frangı’yla (2.9 milyar dolar) geçen yıl satış rekoru kıran ilaçtan 2010’da 1.2 milyar franklık (1.1 milyar dolarlık) satış hedeflediklerini açıkladı.

MEKSİKA’dan tüm dünyaya yayılan ve 14 bin kişinin ölümüne neden olan domuz gribi salgınının hafiflemesi ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) nezdinde tartışılır konuma gelmesi, virüse karşı en etkili ilaçlardan birini üreten Roche’un bu ilaçla ilgili hedeflerinin de değişmesine yol açtı. Roche Grubu CEO’su Severin Schwan, geçen yıl yüzde 435 gerçekleştirdiği rekor artışla 3.2 milyar İsviçre Frangı’na (2.98 milyar dolara) ulaşan bu ilacın satışlarının, 2010’da 1.2 milyar İsviçre Frangı’na (1.11 milyar dolar) gerilemesini beklediklerini söyledi. Buna karşın, domuz gribinin dünya sağlığı açısından hâlâ ciddi tehlike oluşturduğuna da dikkat çeken Schwan, “Şu anda virüs hafif seyrediyor. Ancak, ileride nasıl şekil değiştireceğini bilemiyoruz. Bu yüzden de devletlerin yaptığı stoklar son derece önemli” uyarısında bulundu.

15 milyar frank

İsviçre merkezli ilaç devi Roche’un 2009 satışlarıyla 2010 yılı hedeflerinin değerlendirildiği global toplantı Basel’de gerçekleşti. 2009’da toplam satışlarını yüzde 10 artırarak 49.1 milyar İsviçre Frangı’na (45.76 milyar dolara) ulaştıran Roche’un işletme kârı da yüzde 14 artarak, 15 milyar İsviçre Frangı (13.98 milyar dolar) oldu. 2009’da ilaç satışlarındaki artış yüzde 11 olarak gerçekleşen Roche’da bu artışın temel unsurunu, kanser, grip ve oftalmoloji ilaçları oluşturdu. 2009’da 6 yeni bileşiğin son evre geliştirme çalışmaları aşamasına geçirildiğine de değinilen toplantıda, 2010’a yönelik beklentilere de dikkat çekildi.

Türkiye’de büyüdü

Yıllık hacmi 14 milyar 651 milyon TL’ye ulaşan Türk ilaç pazarından aldığı yüzde 3’lük payı büyüten Roche’un Türkiye cirosu da, geçtiğimiz yıl 456.1 milyon TL’den 472 milyon TL’ye ulaştı. Bunda, domuz gribine karşı geliştirilen ilacın satışlarında yaşanan artış etkili oldu. Bu ilacın son bir yıldaki satışı, Türkiye’de yüzde 368.7 arttı. Bu ilacın satışlarından elde edilen gelir, geçen yıl 3.2 milyon TL’den 15 milyon TL’yi buldu.

111 yeni ilaç

2010’da Ar-Ge çalışmalarına ağırlık veren Roche’un şu anda klinik gelişme aşamasında olan 111 projesi bulunuyor. Bunların 59’u yeni molekül (NME), 52’si de ilave endikasyonları kapsıyor. 10 yeni molekül son evre geliştirme çalışmasına geçildiği Roche’da, 30 proje de mevcut ürünlerin ilave endikasyonlarının incelenmesi yapılıyor.

Yatırımları çekmek için doğru sinyal gerekiyor

ROCHE İlaç’ın Operasyondan Sorumlu Başkanı Pascal Soriot, “Türkiye bizim için önemli ve hızlı büyüyen bir pazar. Türkiye’de ilaç fiyat kararnamesiyle yapılan değişiklikte, ilaçların sağladığı yararlar göz önüne alınmamıştır. Bunun doğru bir politika olmadığını düşünüyoruz. Ancak, alınan kararlara da saygılıyız” dedi. Türkiye’nin, Roche bünyesinde önemli bir yeri olduğuna da değinen Soriot, şunları söyledi: “Roche’un E7 adını verdiği ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde ilaç sektöründe en büyük gelişme görüleceği ülkeler projesinin kapsamında, Rusya, Hindistan, Çin, Brezilya, Meksika ve Güney Kore’nin yanı sıra Türkiye’de yer alıyor. Bu nedenle, son gelişmelerle birlikte pazarda sıkıntılar oluşmasına rağmen Türkiye’de yatırımlara devam etme kararı aldık. Dünya ilaç sanayinin 100 milyar doları bulan yıllık yatırımlarından sadece 30 milyon dolarlık pay alabilen Türkiye’nin bu payı artırabilmesi için devletten de doğru sinyallerin gelmesi gerekir. Bu alanda tüm dünyada büyük bir yarış var. Çin ve Rusya gibi ülkeler son derece rekabetçi. Bu kapsamda, hükümetlerin inovasyonu desteklemesi çok önemli.”

Türkiye’nin liderliğinde yeni oluşum

ROCHE İlaç’ın Operasyondan Sorumlu Başkanı Pascal Soriot, “Son olarak Roche İlaç Geliştirme Organizasyonu, ilaç geliştirme faaliyetlerini sürdürdüğü 5 farklı coğrafi bölgeye yeni bir bölge ilave ederek altıncı bölge olarak Türkiye’yi de kattık. Hindistan, Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Lübnan’ı kapsayan bu oluşum, Türkiye’nin liderliğinde kuruldu. Ayrıca, CEMAI (Orta ve Doğu Avrupa, Orta Asya, Orta Doğu, Afrika ve Hindistan) bölgesinin IT çalışmaları üssü olarak yine Türkiye’yi seçtik. Şu anda Roche bünyesinde 140 ülkeye bu alanda destek vermektedir. Bunun yanı sıra, Türkiye’de bulunan CEMAI Eğitim Merkezi bölgenin eğitim ihtiyaçlarını da karşılıyor” dedi.